martes, 29 de marzo de 2011

La Roja..


Como ha cambiado el cuento en tan solo diez años… Hace no mucho, la selección española llegaba a campos difíciles de Europa con la intención de conseguir una plaza que le diera la opción de jugar la correspondiente Eurocopa o en su defecto el Mundial!!

Ahora, parece que la preocupación de los nuestros es el estado del terreno de juego. Para que engañarnos: El estadio de Kaunas no está en las mejores condiciones para la disputa de un partido de futbol, pero estoy seguro que nuestros jugadores han toreado en peores plazas.

Mañana la selección española se enfrenta a Lituania para intentar garantizarse una plaza para la siguiente Eurocopa que tendrá lugar en Polonia y Ucrania en 2012.

Los nuestros deberían preocuparse de jugar al futbol y no de hablar fuera del terreno de juego como hacen otros equipos nacionales.

En Inglaterra, se preocupan por saber quién va a llevar el brazalete de capitán y si es justo quién lo lleva o no. En Francia, se preocupan que no haya líos internos entre los miembros de la selección gala. En Portugal, el ex -seleccionador Queiroz dejando recaditos a través de la prensa a Pepe. En Italia intentan explicarse qué ha sido de esas selecciones campeonas del mundo y cuánto tiempo tardaran en recuperarse de esta crisis futbolística que padecen.

Podría seguir con muchos más ejemplos pero creo que ahora y en este artículo no es el momento.

Los nuestros tienen que jugar donde les toque, mañana juegan en Lituania, deberían salir al campo, jugar al futbol como SOLO ellos saben e intentar traer a España los tres puntos y la casi clasificación a la próxima Eurocopa. Digo casi porque aun ganando mañana no estaremos matemáticamente clasificados.

Ahora mismo somos la envidia de todas las selecciones del mundo, por nuestro futbol, por nuestra humildad dentro y fuera del terreno de juego, por nuestros jugadores, por nuestro entrenador…

A nivel futbolístico estamos un escalón por encima del resto. Las únicas que podrían asemejarse a nosotros son Alemania y Holanda.

Así que, por favor, jugadores y medios españoles, dejen de poner excusas para no disputar el partido de mañana, todos cuando hemos sido pequeñitos hemos jugado en auténticos patatales mucho peores que el Kaunas.

Me siento orgulloso de ser español y tener a esos jugadores que un día un tal “Luis Aragonés”, también conocido como el “Sabio de Hortaleza”, decidió juntar para que nos deleitasen con ese futbol que llevaban dentro.

Gracias Luis. Gracias España.

martes, 8 de marzo de 2011

Besiktas Supporters opinion about Bernd Schuster


This is the opinon of a group of supporters of Besiktas. The letter is in turkish and talk about Bernd Schuster. Enjoy it.


Selam Dayı..

Sana, dünya üzerinde eşine benzerine rastlayamayacağın bir taraftar grubunun nacizane bireyleri olarak yazıyoruz.. Bazı -belki büyük- sorunlarımız var ama, daha önce böyle bir direk hitap şekline de girişmemiştik hiçbir hoca ile..
Daha önce fark ettin mi bilemiyoruz ama senin karakterin ile Türk insanının karakteri oldukça birbirine benziyor.. Bu da ilk gelişinden bu yana seni, kendimize daha yakın hissettirmişti her zaman.. İşte ne bilelim geçmişte milli takımınla yaşadıkların; kendi özel hayatınla ilgili skandallar; hallerin tavırların.. O manyak, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen halin..
Bu yüzdendir ki sana "Dayı" dedik.. Dayı, anlam olarak annenin erkek kardeşi olsa dahi, çok zengin dilimizde mecazen mahalle abisi, külhanbeyi, cesaretli, yiğit kişi anlamlarına da gelir. Sana hitabımız "Dayı" da bu anlamdadır..
...
Sen geldikten sonra, senin geçmişin ile ilgili çok şey koydular önümüze-amaçları tam tersiydi ama-; övündük.. Medya ile röportaj sırasında makara geçerken, seni uzaktan görüntüleyen kameramanlara bir tarafını tutarak cevap verdiğinde daha da coştuk durduğumuz yerde.. Aha dedik, bizim gibi manyak bir adam geldi, ihtiyacımız olan adam geldi dedik birbirimize rakı sofralarında konuşurken seni ve Beşiktaş'ımızı..-en tatlı sohbetlerimiz de rakı sofrasındadır..-
...

Biz değişik insanlarız Dayı.. Aslında belki "acaip" tanımını kullansak daha iyi olabilir.. Hele son yıllarda iyice acaipleştik ki bunun detayına ve endüstriyel futbolun tribünümüzde açtığı yaralara deyinmeyeceğiz. Sana anlatmak istediğimiz konu, -bunu yazmamıza sebep olan olay aslında- senin "maça gelmeyin" demecin ile başladı.. Bir şeyler yazmak, sana bir şeyleri doğru anlatmak istedik ki görünen ile doğru olanı birbirinden ayıralım..
Dedik ya acaibiz diye, onu biraz açmak isteriz Dayı öncelikle.. Türk toplumu olarak iç yapımızda binbir türlü pislik, binbir türlü gudubetlik yatar -ne yazık ki-. Ama kendimize bok sürdürmemeyi, bizim yaptığımızı başkası yapınca ayıplamayı da ihmal etmeyiz.. Dolayısı ile oğlunun pipisini amcasına göstertmeyi eğlence sayar, elini şortuna sokan futbolcuyu ülkeden kovarız.. Sokakta iki lafımızdan birisi küfür iken, yanımızda küfür edenleri kötüleriz.. Hilenin kralı bizdedir, ama yapanı gördük mü affetmeyiz vs.. gibi çok şekillerde örnekleyebileceğimiz bu durumu seninle yaşıyoruz şu an Dayı..
Biz, sıcak kanlı olduğumuzdan dolayı sevinci de siniri de doruklarda tecrübe ederiz.. Özellikle sinir anlarımızda sevgilimize olmayacak küfürler eder ara kopartır, aileye kızınca kapıyı çeker gider, ufacık problemlerden uzun dostlukları bitiririz..
İşte böyle bir an'da, böyle bir sinirle çıktı tribünlerden o tepki sana dayı.. Ve dedik ya bizim gibisin diye, bugüne kadar görülmemiş bir cevap da geldi senden bize; "beğenmiyorsanız, gelmeyin.."
Gerçekten bizim gibi düşünen adamın gücüne gitmez bu sözlerin, gitmedi de.. Çünkü biz kendimiz bile sinirleniyoruz böyle hemen kelle isteyenlere, tek pozisyonda futbolcuya küfür edenlere, ıslıklayanlara.. Ne yazık ki içimizde çok fazla ve gün geçtikce artıyor böyleleri.. Daha beter sözleri de hak ediyor bizim düşüncemize göre böyle yanlış hareketi yapanlar, orası da ayrıdır..
..
İşin teknik direktörlük ve oyuncu tercihi boyutunda ise sana söyleyecek sözümüz yoktur Dayı.. Çünkü bunu da geçmişte çok tecrübe ettik.. Senden evvel Batuhan'ı oynatmayan ve göndermeyen hocanın ardından demediğimiz kalmamıştı, bize göre gençti, yontulmamıştı.. Ama meğer gerçekten yontulamazmış ve zaman kaybıymış, bunu hoca gidince Batuhan'ın başka takımlardaki hareketlerini görünce anladık.. Aynı hocaya karşı pişmanlık duyguları, müthiş bir yetenek sandığımız Aydın isimli topçumuzun doğru adam olmadığını, hiç bir yerde tutunamadığını gördüğümüzde yaşadık..
Artık biraz daha geri adımdan yorumlamak istiyoruz bu işi Dayı.. Son yıllarda gelen hocalar arasında gençlere en çok önemi gösteren olduğunu biliyoruz.. Seni eleştirenler devre arası kampına götürdüğün A2 takımındaki gençlere, en zorlu lig periyodunda sadece heyecanından yeteneklerini gösteremeyen bir Ali Kuçik'i görevlendirdiğin 11'lere, Cenk Gönen'in nasıl bir anda bu kadar parlayabildiğine baksınlar; bakacaklar.. Biliyoruz ki senin de aklında kalesini Cenk'in koruduğu, defansını Ersan ve İsmail'in götürdüğü, Necip'in rakip ortasahayı kilitlediği bir takım var ve biliyoruz ki dayanabilirsen bu takımı yaratacaksın..
Bu sebeptendir Dayı, sana ve kararlarına teknik konularda güveniyoruz, onu da bilesin..
Ayrıca garip bir detayı daha belirtmek isteriz.. Biz senden önce çalışmış iki hoca için de ne diyorduk biliyor musun Dayı, ikisi de bariz bir defans ve yarım yamalak bir kontra-atak futbolu oynatmaya çalıştıkları için; biz hücum eden, saldıran bir takım istiyoruz, hatta karakartallar gibi saldırsınlar; önemli değil yenilsinler.. Şimdi seni, oynatmaya çalıştığın sistem için eleştiren herkes böyle konuşuyordu o zamanlar.. Evet, "e ulan oynuyor işte takım hücum futbolu.. kazanamadığımız maçların %90'ında da rakibin ağzına sıçmadık mı" dediğini duyar gibiyiz, biz de bunu diyoruz..
Ama söyledik ya, enteresan olan biziz..

Kimleri harcamadık ki..
Biz bu takımdan Vicente Del Bosque'yi "kasap", Mircea Lucescu'yu "çingene" diyerek kovduk.. Bir tanesi dünya kupasını, diğeri Uefa kupasını aldı.. Islıklayarak gönderdiğimiz topçuları saymıyoruz bile..
...
Velhasıl Dayı, enteresan olmak ile birlikte, elimizden geldiğince bazısını açıkladığımız ve senin de muhtemelen kafanı kurcalayan tonla durumdan dolayı değişerek işleri bok edenler biz olduk bu kısa zamanlı tanışıklığımızda.. Sen başından beri aynıydın, aynı kalmaya devam ettin.. Ve biz bir değeri daha harcama yolunda emin adımlarla ilerledik..
Geçmişten bugüne kadar çoğu yanlış şeye seyirci kaldık, ama şimdi burada bir dur demek istiyoruz.. İstiyoruz Dayı ki, sana bu mektubu yazıyoruz.. Her şeyin, medyanın, hakemlerin, manipülasyonun ve etkilerinin farkındayız..
Ve dayanmak istiyoruz.. Tahmin edebileceğin üzere skorlar üzerinden giden bir taraftar topluluğu olmamakla beraber tek isteğimiz sahada hırs görmek, koşan adam görmek.. Zaten bunu yaparsak bir şekilde o başarının geleceğini de biliyoruz.. Doğru işlerin bu camiada nasıl olabileceğinin de farkındayız.. Yanlışların bir çoğunu engellemeye çalışıyoruz ama hepsini engelleyemeyeceğimizi bilerekten bize ve Beşiktaş'a küsmeni istemiyoruz..

Bunca lafın arasında şunu da söylemeliyiz ki sana Dayı, kötü yanlarımız olmasına rağmen adaleti en çok savunan taraftar da bizizdir. Haksız yere penaltı ile, ofsayttan gelen gol ile, rakibin yok yere atılması ile sağlanan avantaj sayesinde vs. kazandığımız 3 puandan zevk almayız.. Önde iken son dakikalarda yere yatarak zaman çalmaya çalışan bizim topçumuz bile olsa tepki gösteririrz ki erkek gibi oynanmalıdır futbol bize göre.. Zamanında da çok tecrübe etmişizdir tertemiz, şerefli 2.'likleri .. Ve hakkıyla gelmeyecek başarının, bizim gözümüzde değeri yoktur Dayı..

..


Zor gelir senin gibisi, bir daha da bulamayız bize bu kadar benzeyenini.. Tıpkı seni ve kendimizi yukarıda betimlediğimiz gibi .. Sonradan pişman olmak ve dizlerimizi dövmek istemiyoruz, dolayısıyla gitmeni istemiyoruz Dayı..
Açık ve net..
Skor, sonuç, durum ne olursa olsun..

Dayı, kusura bakma ama içimizi dökmek istedik sana.. Bizi doğru anla istedik ve biz istedik ki bundan sonra "gücüne güç katmaya geldik" diye haykırırken tam senin karşındaki kapalı tribünden, bilelim ki bir yanımızda da sen varsın omuz omuza..

Ve gözlerinde görmek istedik o heyecanı yeniden, yine karşında bağırırken ..

"Bernd Schuster Oley Oley Oley! Bernd Schuster Oley Oley Oley!"

sábado, 5 de marzo de 2011

Besiktas-Trabzon. Turkish league


Mañana el Besiktas se enfrentará al Trabzonspor, equipo que ha ido líder de la liga turca durante casi toda la temporada, pero que vio la semana pasada como el Fenerbahce le igualaba en la clasificación.

El conjunto de Bernd Schuster por su parte, no podrá contar con el “tocado” Quaresma, ya que no se ha recuperado al 100 % de sus pequeñas molestias sufridas en el anterior partido liguero frente al Antalyaspor.

El que sí que llegará será Guti. Don José en principio formará pareja en el centro del campo con Necip y Fernandes. El sacrificado en este caso será el brasileño nacionalizado turco Mehmet Aurelio.

Con todo esto, estoy seguro de que veremos un espectacular partido entre el Besiktas y el Trabzonspor.

Posible equipo titular del Besiktas:


jueves, 3 de marzo de 2011

The Young players of Besiktas


En lo que llevamos de temporada, el técnico de las águilas negras, Bernd Schuster ha utilizado muchísimo a chavales jóvenes de la plantilla del Besiktas.

A principio de temporada, cuando el equipo se fue a Austria, nadie podía ni imaginarse el protagonismo que tendrían chavales como Cenk, Necip, Ismail, Ersan… en la plantilla del primer equipo.

Eso demuestra que al alemán le gustan los jugadores jóvenes, y apuesta por ellos.

Hoy el Besiktas se enfrentará al Gaziante BB con la eliminatoria prácticamente resuelta, y el técnico del Besiktas ha vuelto a tirar de la cantera. Se ha llevado a Gaziante a cinco futbolistas del filial.

Son futbolistas que ya se han entrenado varias veces con el primer equipo, y que Bernd Schuster ha visto en los muchos partidos que el segundo equipo de las águilas ha disputado de liga. Hay que recordar, que el técnico alemán suele ir a ver casi todos los partidos del filial, y por eso confía y tira tanto de la cantera.

Hoy han viajado con el primer equipo cinco canteranos: Dogukan, Atinc, Cumali, Furkan y Muhammed Demirci. Este último es la esperanza de todos los aficionados de las águilas negras.

Tiene un desparpajo impropio en un niño de 16 años recién cumplidos y, si todo sigue como debería, este jugador será un magnifico futbolista dentro de unos años.

Sumando a estos cinco jugadores, hay que añadir otros tantos que ya han jugado este año en el primer equipo del Besiktas. Jugadores como Cenk, Ismail, Ersan, Necip, Onur, Ali Kucik…

Espero que sigan por el buen camino, el de mejorar día a día y poder formarse como futbolistas.

Lo que está claro es que el técnico alemán Bernd Schuster confía en los jóvenes, y eso es de agradecer y remarcar, ya que no todos los técnicos lo hacen.